18 Ekim 2008 Cumartesi

ey gurur sen yok musun!

Büyük Türk Padişahı Yavuz Sultan Selim,
sert ve gerektiğinde şiddete başvuran bir hükümdar olmakla beraber, dindarlığı, Allah'a ve Resulüne bağlılığı ile de tanınır.


Suriye ve Mısır'ı fethedip Kölemenler devletini yıktıktan sonra mukaddes emanetler ve "Müslümanların halifesi" unvanı kendine geçmişti Artık camilerde hutbeler Yavuz Sultan Selim adına okunuyor ve kendisinden "Hakimü'l-Harameyn" (Mekke ve Medine'nin hakimi) diye bahsediliyordu.
O bu "Hâkimü'l-Harameyn" ifadesini kutsal yerlere saygıyla bağdaşmaz bulmuş, "Hâdimu'l-Harameyn" (Mekke ve Medine'nin hizmetkârı) olarak değiştirmişti.

Dince kudsiyeti olan şeylere bu kadar saygılıydı Yavuz Sultan Selim "şir-pençe" denen ve o devirler için öldürücü olan bir hastalığa yakalanmıştı Bu hastalık kendisini iyice yatağa düşürdüğü bir sırada Yavuz'un sohbet dostu Hasan Can artık yapılabilecek fazla bir şeyin kalmadığını anlatmak için, "Efendimiz artık Allah'la beraber olmanın zamanıdır" deyince,koca hükümdar kendisini, "Sen bizi şimdiye kadar kiminle sanırdın hey Hasan Can?" diye paylamıştı.

işte bu büyük hükümdar, iki yıl süren, önemli savaşlara sahne olan, büyük zafer ve kazançlar elde edilen Suriye ve Mısır seferinden dönüşte ikindi vakti bu günkü Üsküdar'a gelmişti
Bütün beylere paşalara emir verdi ki gece oluncaya kadar Üsküdar'da kalınacak, karşıya karanlık basınca geçilecekti Bazı yetkililer gündüzden geçilmesini daha uygun bulduklarını, geceyi beklemenin niçin gerekli görüldüğünü sormak cesaretinde bulundular Padişah da açıklama büyüklüğü gösterdi:

"Bütün dünyada yankı uyandıran büyük bir zafer, şan ve şerefle dönüyoruz Gündüzün istanbul'a geçtiğimiz takdirde halk büyük bir karşılama yapacak tezahüratta bulunacaktır Bu da nefsime bir gurur getirebilir Bundan Allah'a sığınırım Buna meydan vermemek için payitahta gece geçeceğiz"



...
ey koca sultan,sen değil biz yanalım halimize!biz korkalım gurura yenilmekten!

nefislerimiz uğruna küçücük başarıları bile kendimizden bilmemize yanalım,alkışı şaaşayı sevmemize...

sen ki değil Suriye,Mısır, dünyaları alsaydın yine aynı kalırdın,yenilmezdin,yenilmeyecektin...

4 yorum:

Adsız dedi ki...

En büyük savaş, nefsine ve egona karşı verdiğin savaştır... En büyük özgürlük de tam da burdan doğar; duyguların esaretinden kurtulmak, düşüncenin kontrolünü ele almak ve tehlikelerin bilincinde olup, onlardan korunmakla...

Bu, insana ilahi tatlar sunan bir pozisyon...

işimiz gerçekten çok zor... ama haz verici...

Ben olsa idim padişahın yerinde, bu farkındalıkla ve Allah' a sığınarak gündüzleyin gider ve o kalabalığın coşkusuna ve övgülerine nasıl tepki vereceğimi görmek isterdim (padişahın yaptığını yanlış bulduğumdan değil ama ben böyle yapardım)

Böylelikle, gerçek bir sınavdan geçirirdim gururumu... ve bu duyguyu ne kadar kontrol edebildiğimi görür, sonucun olumlu olması halinde şükreder, olumsuz olması halinde tevbeler ederek dersime yeniden çalışırdım...
........
Bazen, kendimizi pratiğe tabii tutmak ve tepkilerimizi canlı canlı ölçmek gerek...seviyemizi gerçek anlamda ancak böyle değerlendirebiliriz... (her konuda değil tabii, sakıncasız durumlarda)
........
Bu tür duyguları içimizden atmak kolay değildir ama benim denediğim bir yöntem var... Bir şeyi içimizden attığımızda, yerinde oluşacak boşluğa da bir şey koymamız gerek... Duygular konusunda ise benim yaptığım şey, duygunun zıddını ya da zıddına yakın bir duyguyu yerine yerleştirmektir... Gururun zıddı olarak da "mütavazilik" "şükür" gibi duyguları düşünebiliriz...

Öncelikle bu yeni duygulara tam bir aşinalık gerek... bunlarla, bol bol hissetme çalışmları yapmak ve bu hisleri üzerlerine giydirmiş insanları gözlemlemek ve onlarla birlikte vakit geçirmek... (hani sinama sanatçıları gözleme çıkarlar ya, onun gibi bir şey)

böylelikle gururun yerine koyacağımız duyguyu artık tanıyor ve hissedebiliyoruzdur... gerisi ise sadece bolca pratik işi ki hayat bize uygun yaşantıları verecektir.
...........
Bir çok yol var gururu, kibri ber taraf etmek için; bizde gurur duygusunu ön plana çıkaran durumlarla kendimizi zorla ve bilerek karşı karşıya bırakmak... Bizde bu duyguyu yaratan, geçmiş yaşantılarımızı, uyumak için yatağa girdiğimizde yeniden ve tersi/istendik yönde yeniden kurgulamak ve bunu yaparken yeni duyguları hissetmek, böylece yeni güne bu duygu ile başlamak ve bu uygulamaya aylarca devam etmek gibi...


çok teşekkürler paylaşım için; ellerine sağlık... sevgiyle

yansıma dedi ki...

Sevgili değirmenlere karşı,
aslında bahsettiğiniz şey eğer anlayabildiysem korktuklarımızın üzerine gidip onları hayatımızdan bertaraf etmek!

Ama sonuç ya olumsuz çıkarsa diye yeni bir korku oluşuyor tam bu noktada,gururum artar ve bu hal üzre ölürsem diye...
Allah korkularımızdan emin kılsın bizi!

BüYüKGüZeL dedi ki...

gurur..
büyüklenmek..

ne acı..

Babam hep; "paspastan alçak olsun gönlünüz" diye öğüt verir bize.. Ellerinden öpüyorum bir kez daha..

yansıma dedi ki...

ne hoş bir öğüt 'paspastan alçak olsun gönlünüz',
o bile yerden biraz daha yüksekte dimi,
Mevlana der ya toprak gibi mütevazi ol diye,o hep ayaklar altında ama bizi bağrına basacak kadar da şefkatli...
haddini bilip küçüklüğünün farkında olanlara selam olsun...