22 Aralık 2008 Pazartesi

Evrimin 'Şans'ı...

Bilindiği üzere Evrim teorisi, cansız maddeden canlı hayata geçiş safhası dahil, canlıların nasıl ortaya çıktığına ve devam ettiğine dair tabiî sebeplere dayalı mekanizmaları, İlahî gücün varlığını hesaba katmadan, şans, zorunluluk ve tabiî seleksiyon kavramlarıyla açıklamaya çalışır.

İlmî çalışmalarda, "Eksik bilgiyi, şans ile açıklama' kuralının ne kadar gülünç olduğunu anlamak için Dembski'nin kitabında geçen, 'filmdeki şarkıcı', 'çöldeki ayak izleri' ve 'daktilonun yanındaki roman' başlıklı üç örneği inceleyelim:


Filmdeki şarkıcı misalinde, şarkıcı yanındakilere grubunun eski bateristinin kendiliğinden yanarak öldüğünü anlatır. Bunu düşündüğümüz zaman, aslında etrafımızdaki bütün hava molekülleri aniden bize hızla sürtünürse biz de her an yanabiliriz; ama böyle bir şeyin gerçekte olabileceğini aklımızın ucundan bile geçirmeyiz." (Dembski, 98)


"Çöldeki Ayak İzleri" misalinde ise, bir bedevi çölde deve izleri gördüğü vakit, bunları şansa bağlamaz. Bu izlerin şans eseri olarak, rüzgârın kumları şekillendirmesiyle oluştuğunu düşünmez. Onun yerine, biraz önce oradan bir devenin geçmiş olduğuna hükmeder. Kısacası, şansa dayalı olma senaryosu, hiç olmayacak bir ihtimal üzerine kuruludur. Rüzgârın normalde oluşturduğu şekilleri bilen bedevi, kendisi deveyi gözüyle görmüş olmasa da, oradan bir devenin geçtiğinden emindir.

"Daktilonun Yanındaki Roman" ise, şans kavramının düşük ihtimalli olduğu duruma en güzel misallerden biridir. Farz edelim ki, daktilonun yanında bir roman gördünüz. Romanın yanında da bir maymun... Romanı kimin yazdığına dair bir açıklama yapma adına, maymunun tuşlara rast gele basmak suretiyle romanı yazdığını söyleyebiliriz. Halbuki şimdiye kadar edebiyattan anlayan bir maymun görülmemiştir. Eğer maymunun deneme yanılma yoluyla böyle bir romanı yazmaya ömrünün yetmeyeceğini, orada bu kadar çok kâğıt olmadığını bilseniz veya ortada hiç atılmış kâğıt bulamasanız, romanı maymunun yazmış olmasının imkansız olduğunu kabul etmek zorunda kalırsınız. Bu durumda, diğer ihtimaller üzerinde durur, meselâ edebî bir eser yazabilecek kabiliyette bir şahsın romanı yazıp oraya bıraktığını düşünürsünüz. Bir maymunun ne yazdığını bilmeden (yani şansa bağlı olarak) bir roman ortaya koyabilmesi sonsuzda sıfıra yakın küçük bir ihtimaldir.

Bu örneklerin hepsi genel bir prensibe işaret etmektedir; rastgele gerçekleşmesi imkânsız olan ve belirli bir tercihin söz konusu olduğu fiiller, tesadüfe bağlı mekanizmalar tarafından gerçekleştirilemez. Ayak izleri bize örneği insanın olmayacak ihtimaller üzerinde durmadığını, ihtimaller arasında tercih yaparak, yani şuurlu bir tercihle veya gâyeye yönelik olarak bir sonuca vardığını gösterir. İkinci olarak; "eksik bilgiyi şans ile açıklama" durumunun komikliğini gösterir. Bu bilgiler ışığında varyasyonlara dayalı evrim teorisinin kullandığı şansa bağlı mekanizmalar, tabiatı, sadece tabiatın içindeki sebeplerle açıklamak mecburiyetinden doğan matematik akılla örtüşmeyen açıklamalardır.

"Canlıları şans ve zaman faktörü ile açıklamak için neredeyse sonsuz sayıda deneme-yanılma hâdisesi gerçekleşmiş olmalıdır ve bu süreç sonucunda bir sürü işe yaramaz organizma ortaya çıkmış, bunlar bir kenara atılmış olmalıdır; muazzam ölçüde madde, zaman ve mekan kullanıldıktan sonra, yaşayabilir, düzgün organizmalar meydana gelmiştir." gibi zoraki açıklamalar yapılmak mecburiyetinde kalınmıştır.
Bu da Allah'ı kabul etmeden varlık ve hâdiseleri açıklamada ve akla tasdik ettirmede yaşanan zorluğu gösterir.

6 yorum:

xxx dedi ki...

Sevgili Yansıma, bu fotoğrafı nereden buldun? Harika.

"sümme radednâhü esfele sâfilîn" i hatırlattı bana.

Adsız dedi ki...

Hayata şans ve tesadüf gibi kavramların içinin ne kadar boş olduğunun ve her şeyin belli bir amaç etrafında ve hedefe doğru yol aldığını anlamak için EVLİLİKLERE bakmak yeterli...

Evli çiftler, birbirlerindeki eksiklikleri tamamlarlar ve birbirlerinin boşluklarını doldururlar... Bunun yanında birinin hayatta alması gereken ders, diğerinin niteliklerinde gizlidir... HEr birinin tam da ihtiyaç duydukları hayat dersi, evliliğin belli bir aşamasında (diğeri ve ona bağlı etkenler aracılığı ile) karşısına çıkar...( Bu dersi alabilsin ya da alamasın, farketmez...)

Sonuçta evli çiftlerin bir araya gelmesi tesadüfi değildir... Onları birbirine doğru iten, kendi içlerinde kodlanmış, bir takım özellik ve yapılardır... Yani içimize yerleştirilmiş bir plan vardır... (bu plana hayat içerisinde biz de bir şeyler ekleriz)

Hayat ve insanlık da öyledir..? Hepsi kendi planını yaşamakta ve kendini en iyi kılmaya çalışmaktadır... Ama bir insanın ilişkilerinden bir türlü ders alamayıp kendini yokluğa doğru itmesi gibi, insanlık da kendi dersini alamamakta, karanlık zamanlar yaşamaktadır... Ama bunun da bir sonu vardır; Allah müdahalesini yapacak ve özelde insanları, genelde insanlığı uyandıracak, ayağa kaldıracaktır.... (kıyamet)

Hiçbir şey tesadüfi değildir nedenler, içte gizlidir (insanın, insanlığın, hayatın) Bu yüzden, kendini tanı...

yansıma dedi ki...

Arzu abla,fotoğraf benim de hoşuma gitti(aslında içimi acıtan bi hoşnutluk) haklısın 'biz onları hayvanların aşağısına ittik' ayetiyle çok iyi örtüşüyor,nette gezinirken bulmuştum burda da kullanmak nasip oldu..

Nihat ağbey yine farklı bir bakış açısı vermişsiniz olaya,ama tesadüflerin tevafuklara dönüşmesi açısından hoş bir örnek, benim de Allah'ın takdiri olarak gördüğüm çiftlerdeki kader örgüsü, çok ilginç gelmişti...kainatta bunun gibi daha nicelerini görmek de mümkündür yeter ki biz onlara şans ya da tesadüf diye bakmayalım,selametle...

Sehl dedi ki...

ATEİSTLERİN TRAJİKOMİK HİKAYELERİ:
Hiçbirşey yok (!) iken; "Dur ben büyük bir patlama yapayım" demiş sn. Bigbang Ve daha sonra tesadüf bu ya; sistemler galaksiler ve çeşit çeşit gaz tabakaları demişler ki; hadi biz de yanyana duralım ve bir uyum sağlayalım da hepimiz beraber uzayda yüzelim demişler. Sonra güneş sistemini oluşturmuşlar ve o kadar matematiksel hesaplamalar yapmışlar ki; her ayrıntıyı insanın yaşaması için oluşturmuşlar ve o düzende devam sağlamayı planlamışlar; milyarlarca yıl... Sonra yeryüzünde oluşan bitkiler demişler ki; hadi bakın; Hidrojen ve oksijen arkadaşlarımız suyun formülünü bulmuşlar (H2O) biz de yeşerip toprakları örtelim demişler... Sonra da maymun -bu hayvanı dinsizler Darwin'den dolayı pek tutarlar, ataları ya!- ve diğer hayvanat hadi artık oksijen (hava) ve su oluştu, yememiz için ot da var; artık biz de saklandığımız yerden çıkalım demişler... Daha sonra insan demiş ki yahu herkes var; doğal güzellikler çıkmış eee hava var ya su var ya ekmek yapar koyun eti yer otlarla da ilaç yapar günümü gün ederim hadi ben de çıkayım demiş... Ondan sonra ölümü görmüşler ve demişler ki haydan gelen huya gider!
İşte dinsizliğin muhteşem (!) uygarlık, zenginlik ve gelişmişlik dediği zihniyetin temeli... Çok ama çok zekice hazırlanmış bir fikir tasarımı olmuş (!) değil mi mümin kardeşlerim?! İman eden kardeşlerimi çok ama çok seviyorum; akıllı ve yine akıllı oldukları için...

Zehra Fındıklı dedi ki...

sen bu resim konusunda daha başarılısın sanırım harika bir resim:))

Adsız dedi ki...

ben de seni sobeledim yansman... sobe konusu son yazımın en altında yazıyor; iştirak etmek istersen eğer...